7 Şubat 2013 Perşembe

Gitarcı Sohbetleri 2


  • Onur arkadaşımın da izniyle gitarcılar arası bir sohbeti daha yayınlıyorum:



  • Cengiz abi merhaba, bilgine danışmak istediğim bir konu var. Gitarlarımızın tellerinin uzun ömürlü olması için (en azından entonasyonu bozulmasın) gitarı çalmadığımız süreler boyunca telleri bir miktar gevşetmemiz işe yararmı acaba ya da ne tür bir önlem almalıyız? Bir arkadaşım sargılı telleri kaynatıp tekrar kullandığını söylemişti ilginç fikir doğrusu. Teşekkürler şimdiden.

    • Onur'cum Selam,
      Sorduğun şeyin testini yapmamış olsam da, tecrübemden bir mantık yürütebilirim. Her çalıştan sonra telleri gevşetmek, her çalıştan önce de tekrar akortlamak bir miktar işçilik demektir. Belki tellerin ömrünü uzatabilir ama bence sağladığı katkı gerektirdiği işçiliğe mukayeseyle az olur, değmez.
      Tam testini yapmak için iki aynı takım teli, ömürlerinin sonuna kadar kullanmak gerekir. Birini hep aynı gerginlikte tutarak, diğerini gevşetip akortlayarak. Testin adil olması için her iki takım teli de eşit aralıklarla aynı yoğunlukta çalmak icap eder. Tellerin yeni takıldığı tarihleri not alıp, entonasyonlarını kaybettikleri gün geçen süreleri mukayese etmeli. Bu şartlarda bir test yapabilirsen elimize net bir veri geçer.
      Bunun haricinde tellerin eskime hızına en büyük katkıyı çalma yoğunluğu ve oksitlenme yapacaktır. İyi temizlenen tel daha uzun ömürlü olur. Bu da bizi son sorduğun şeye getiriyor. Telleri kaynatmak üstlerinde birikmiş kiri temizleyeceğinden, tınılarında iyileşme olacaktır.

    4 Şubat 2013 Pazartesi

    Stereo Duymak İçin Nerde Durmalıyım?



             Konuya bir miktar hakim olanlar lütfen beni mazur görün, söze çok temel bir yerden başlayacağım. Konuyu boşluk bırakmadan özetlemek ve tek bir yazıda toplamak istedim. Buna rağmen sizlerin de, yazıda ilerledikçe kendinize faydalı veya ilginç 1-2 ayrıntı bulabileceğinizi düşünüyorum. 

             İnsanoğulları olarak günlük hayatta, fiziksel ortamda, salonda sokakta etrafımızdaki sesleri iki kulak (sol ve sağ) aracılığıyla duyuyoruz. Sadece iki kulak ile bir sesin sadece solumuzdan yada sağımızdan değil, önümüzden veya arkamızdan, altımızdan veya üstümüden, uzağımızdan veya yakınımızdan dahi geldiğine doğru karar verebiliyoruz. Tüm bu yönleri uç noktalar olarak kabul edersek, sadece uç noktaları değil, aralarındaki tüm alanı ince geçişlerle bile tespit etmemiz mümkün.
             Örneğin gözlerimiz kapalı dahi olsa, biri bize ön tarafımıza denk gelen herhangi bir noktadan seslendiğinde, onun durduğu yeri her zaman sadece saat 12 yönünde (tam karşımızda) olarak algılamıyoruz. Durduğu yere bağlı olarak, kabaca tarif etsek, saat 10, saat 11, saat 1, saat 2 yönlerinde (önümüzde ama sol veya sağ çaprazımızda) olarak ta ayırabiliyoruz. Aynı şey arka tarafımız için de geçerli, saat 6 yönünü (tam arkamız) algılayabileceğimiz gibi, saat 8, saat 7, saat 5, saat 4 yönlerini de algılayabiliyoruz. Tüm bu yönlerin aşağısı ve yukarısı da var, demek ki etrafımızda küresel bir ses algılama alanı var ve biz bu kürenin tam merkezindeyiz diyebiliriz.

             Sesin fiziksel ortamdaki (mesela oturma odamızdaki) davranışını inceleyen bilim fiziğin bir dalı olan Akustik iken,  sesi beynimizde algılayış biçmimizi ve kurallarını inceleyen bilim dalı ise Psikoakustik'tir (Psychoacoustics). Yani farkında olmamız gerek, etrafımızda titreşerek dolaşan ama göremediğimiz hava molekülleri (ses) başka, beynimizde kulaklar aracılığıyla algıladığımız sinyaller (yine ses) başka.

             Sesleri kaydedip, kayıttan tekrar dinlemeye kalktığımızda karşımıza ek olarak kayıt (kaset-teyp-harddisk), dinleme (amfi-hoparlör) ve yayınlama (radyo-tv-internet) sistemlerinin kuralları da çıkıyor, yani Elektronik. Saydığım elektronik devrelerde gezen dolaşan, uyuyan uyanan sinyaller (yine ses) daha başka. Kafalar karışmasın, sesin bu hallerini suyun buz, su ve buhar halleri olarak düşünebiliriz. Hepsi su esasında, ama yine de dikkat, buzda kayıp düşebiliriz, buhar ise elimizi yakabilir.

            Kayıt ve dinleme sistemlerinin gelişim tarihçesine kısaca baktığımızda, fiziksel ortamın (canlı sesin) çok boyutlu küresel ihtişamını kaydedip tekrar canlandırma arzumuz nasıl da belli oluyor:

    Mono..........................  (1 hoparlör - 19.yüzyıldan bu yana)
    Stereo.......................... (2 hoparlör - 1950'lerden başlayarak)
    Quadraphonic (4.0) .....(4 hoparlör - 1970'ler)
    Surround 5.1..............  (6 hoparlör - çalışmalar 1976'da başlasa da evimize girmesi 1990'larda oluyor)
    Surround 7.1..............  (8 hoparlör - 5.1 sisteminin geliştirlmişi)

             Üstüne yeni teknolojiler icat edilmiş olsa da Mono ve Stereo formatları günümüzde halen en yaygın olarak kullanılan kayıt ve yayınlama formatlarıdır. AM radyo, telefon, bazı TV kanalları, sadece konuşma kayıtları halen mono'dur. Ayrıca, stereo olarak algılanması için tasarlanan ancak şartlar oluşmadığı için bizlere mono olarak ulaşan birçok durum vardır. Örneğin cep telefonundan stereo kayıtlı bir müziği dış hoparlöre verip dinlersek mono'dur (Mono Toplam). Kulaklık takıp dinlersek stereo'dur.

             Stereo kullanım alanına ise iyi örnekler olarak şunları sayabilirim: çoğu ses kayıt stüdyosu, büyük çoğunluk ev müzik setleri, FM radyo, stereo yayına geçiş yapmış TV kanalları, mp3 çalarlar, iTunes Youtube gibi mecralardaki büyük çoğunluk müzik.
                5.1 ve 7.1 surround formatına ise çoğunlukla çağdaş sinema-tiyatro salonlarında, küçük ev sinema sistemlerinde, çağdaş bilgisayarların anakart ses çıkışlarında rastlıyoruz.


    Mono Özellikleri:
               Kayıtlı tek ses izi yeterli, dinlemek için tek hoparlör yeterli. Yeterli diyorum çünkü 2 ses izi ve 2 hoparlörden de mono ses dinlemek mümkün. Aynalanmış Mono ve Mono Toplam buna iyi örneklerdir.
               İki boyutlu deneyim yaşatır:  Aşağı-Yukarı aksı  ve Yakın-Uzak aksı vardır. Aynı hoparlör ve tek noktadan çıksa da, psikoakustik olarak bas sesleri aşağıda, tiz sesleri yukarıda algılarız. Yine tek hoparlörden çıksa da kupkuru (yankısız) bir sesi bize yakın, yankılarla gelen bir sesi ise bize daha uzak olarak algılarız.


    Stereo Özellikleri:
             Deneyimi tam yaşamak için kayıtlı 2 ses izine, 2 hoparlöre ve iki hoparlörün tam ortasında ikisine eşit mesafede uzaklıkta durmaya ihtiyacımız vardır (stereo kulaklık takmak ta iyi bir örnektir).
             Deneyim üç boyuta çıkar. Aşağı-Yukarı ve Yakın-Uzak akslarına ek olarak Sol-Sağ aksı gelir. İki hoparlörle başımızın eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde oturup dinlediğimizde bize karşımızda duran geometrik küp şeklinde bir alan verir. Küpün sola-sağa genişliği hoparlörlerin arasındaki mesafe kadar olacaktır, kendinize stereo keyfi yaşatmak istiyorsanız hoparlörleri birbirinden uzaklaştırın. Hoparlörleri birbirine bitişik şekilde koyarsanız havada Mono Toplam elde edersiniz. Aynı şey müziği hoparlörlerin bulunduğu odanın dışından kapısı açık şekilde dinlediğinizde de olur. Sol ve sağ kanalların farkları havada birbirine toplanmış olarak kapıdan dışarı çıkarlar.
             Bana göre stereo biraz bireysel bir deneyimdir. Kulaklık takmak tek kişilik, iki hoparlörün tam ortasına oturmak en fazla 2-3 kişiliktir. Geniş kitleye stereo manzaralı ses deneyimi yaşatmak her zaman kolaylıkla yapılabilecek bir iş değildir. Mekanın elverişli olması gerekir.
             Bir DJ arkadaşımın barda müzik çalmaya başlamadan evvel, barın stereo ses sisteminin sol ve sağ pan düğmelerini ortaya aldığını gördüğümde ilginç bulmuştum. Meraklı bakışımı görünce açıkladı, böyle yaparsa müzğin mekandaki tüm köşe bucağa daha iyi yayıldığını tecrübe ettiğini söyledi.

    Quadraphonic (4.0):

                İlk surround ses sistemi. Bugün rastladıklarımızın öncüsü. 1967 yılında Pink Floyd grubunun böyle bir sistemle verdiği konser efsaneleşse de, sistem ticari olarak başarısızlığa uğramıştır. Yerini aşağıdaki günümüz sistemlerine bırakmıştır.



    5.1 ve 7.1 Surround Özellikleri:
             6 ve 8 hoparlörlü sistemlerdir. Her iki sistemin isminde noktadan sonraki 1, bir adet bas hoparlör anlamına geliyor. Neden sadece bir adet? Burada akustik ve psikoakustik kurallar devereye giriyor. Ses dalgalarının bas karakterli olanları ortamda dairesel hareket ederler, artı biz insanlar psikoakustik olarak bas dalgarın yönünü belirlemekte güçlük çekeriz. Beynimizde hep aşağıdan ve tüm çevremizden geliyormuş gibi algılanır. Bir mekanda tiz hoparlörlerin nerde durduğunu kolaylıkla tespit edebilirken, görmeden bas hoparlörün yerini tespit etmek o kadar kolay olmaz. İlginçtir, bas hoparlörü baş seviyemizden daha yukarı bir yere de çıkarsak, ondan yayılan sesi yine altımızdan geliyormuş gibi algılarız. Hoparlöre dokunmadığımız veya çok yakın olmadığımız sürece tabi.
             5.1 sistemde tiz hoparlörler ise şöyledir: ön sol, ön orta, ön sağ, arka sol, arka sağ. 7.1'de buna yan sol ve yan sağ eklenir, böylece algılanan ses deneyimi 360 dereceye çıkarılır.

             Bence tüm bunlar yine de hala tam bir küre etmez. Bakalım karşımıza daha neler çıkacak. Ne çıkarsa çıksın, ben mono'nun her zaman önemli kalacağını düşünenlerdenim. Yine de manzarınızın geniş olmasını dilerim.

    28 Ocak 2013 Pazartesi

    Bu Ses Stereo mu Mono mu?

    Mono ses izi
           Ne farkeder? Mono ses tek iz  , stereo ses çift izdir. Çift kanallı (iz'li) bir ses dosyası bilgisayarınızın sabit diskinde "gereksiz" yere iki katı yer kaplamış olabilir!  Kalabalık bir şarkı projesinde bunu 20yle-30la çarpın, artık hatırı sayılır miktarda fazladan sabit disk alanı ve işlem kuvveti harcıyorsunuz demektir!! Hele projenize 96Khz veya 192Khz örnekleme hızında çalışıyorsanız, israf dev boyutlar almaya başlıyor. Dahası, günümüzde çok sık başvurduğumuz yöntem olan, bu tip ses dosyalarını internet, eposta üzerinden yollamaya ve kabul etmeye çalıştığınızda gereksiz yere iki katı yükleme ve indirme süresi anlamına geliyor.
    Stereo ses izi

           "Gereksiz" yere diyorum çünkü bunun had safhada gerekli olduğu yerler var, ve bu da bizi yazımın konusuna getiriyor. Gerekli olup olmadığını nasıl anlıyoruz ve karar veriyoruz.

            Günümüzde müzik çalışmalarımızı ve üretimlerimizi yoğun şekilde bilgisayar müzik programları (DAW'lar) kullanarak yapıyoruz. ProTools, Cubase, Logic, StudioONE, vs.vs. Gerek düzenleme, gerek edit, gerek miks için bana kalabalık miktarda proje geliyor ve projeleri açtığımda çoğunlukla stereo-mono işine dikkat edilmediğini farkediyorum. Hele Logic 8 çıkınca bu konu iyice kafa karıştırır hale geldi. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetttim.

            Bir ses kaynağını iki kanala birden kaydettik, ekranda çift izli bir grafik gördük, pan düğmelerini de tam sola ve sağa kırdık diye, o sesin stereo olacağı anlamına gelmez. Sadece iki kanala kaydedilmiş tıpatıp aynı mono ses olma ihtimali var. Hal buysa, waveform'a iyice zoom in yaptığımızda sol ve sağ izlerin mutlak suretle aynı olduğunu görürüz. Ama Stereo olabilir de, ki bu durumda sol ve sağ izlerin içeriği az veya çok, ama mutlaka farklıdır. Asıl önemli olan ise kulağımıza nasıl geldiğidir. Sesin stereo olup olmadığını en önemli enstruman - kulak'la anlamak için:

            1.  Sol hoparlör (1) ve sağ hoparlör (2)  ile başınızın (3) eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde, iki hoparlörün tam ortasına oturun. Sözkonusu çift izli (sözümona stereo) sesi pan düğmeleri tam sola ve tam sağa kırık şekilde tek başına dinleyin.  Mono ise, iki hoparlörün tam ortasındaki boşluktan size doğru geldiği hissini almanız gerekir.  Gerçekten Stereo ise, sadece ortadan gelmekten ziyade, soldan ve sağdan da gelen bişeyler duymanız gerekir. Önünüzdeki resim sol-sağ aksında genişleyip yayılmış bir manzara (panorama) etkisi vermesi gerekir. Farkı çabucak anlayabilmeniz için açıklamalı ses örnekleri hazırladım:

              a) Örnekte duyacağınız ritim loop'unda kik ortada, trampet ortada, hi-hat hafif solda, shaker iyice solda, tef hafif sağda, cabasa iyice sağdadır. Yankılı (reverbli) el çırpma sesi ise hem soldan hem sağdan gelerek genişlik hissi verecektir.

              b) Bu örnekte duyacağınız ses synthy pad. Ortaya toplanmıştan ziyade sola sağa yayılmış, sizi yanlardan saran geniş bir his verecektir. Mono örnekte ortaya toplanmış olup, genişlikten eser olmayacaktır.
              c) Ses kaynağınız bitmiş bir şarkı ise, misal davul ortada, şarkıcı ortada, elektro gitar solda, piyano sağda, eşlik vokaller hem solda hem sağda, akustik gitar hem solda hem sağda, mekan yankılanması (reverb) hem solda hem sağda gibi bişey duymanız gerekir.  Monoda bunların hepsi kesin ve tartışmasız olarak tam ortadan gelecektir.

             Yukarıda bahsettiğim israf işte tam burada karşımıza çıkar. Sol-sağ aksında manzarası olmayan bir ses için iki katı saklama alanı ve işlem gücü harcamaya katiyen gerek yok. Aynı etkiyi tek izli nur topu gibi mono bir kanaldan (bazı durumlarda volümünü 3db açarak) da alırız. "Aynı şey değil" diyerek karşı çıkacak olanlarınız varsa, size pan düğmesinin çalışma tarzıyla alakalı ayrı bir makale yazabilirim. Yukarıda duyduğunuz mono örnekler stereo versiyonların Mono Toplam halleridir.

             Mono Toplam (ingilizce Mono Sum olarak rastlarsınız) gerçek stereo (sol ve sağ izlerin içeriği farklı) olan bir sesin tek bir mono kanala toplanmış halidir. Karıştırılmasın, zamanında bazı TV kanallarının yaptığı gibi, kanalların biri çöpe atılmış değildir. Her iki kanalın içeriği bir teknikle tek kanala toplanarak, tüm içeriği taşıyan bir mono kanala dönüştürülmüştür. Bunun nasıl yapılacağıyla ilgili ayrı bir makale yazmak ta şimdi aklıma geldi. (Bkz. Mono Sum)

           2. Aynı testi stereo bir çift kulaklıkla da yapabilirsiniz. Esasında kulaklık, stereo'yu en güçlü şekilde algılayabileceğiniz ortamı sağlar.

           3. "Ben bir fark duyamıyorum", "sesin hangi yönden geldiğini çözemiyorum" diyenler, tüm DAW'larda rahatlıkla çalışan, bedava temin edilebilen, plugin şeklinde ölçüm aleti olan, faz metreyi kullanabilirler. Önerim Voxengo SPAN'dir. Spectrum analizer olmakla beraber alt sağ kısmında küçük ama yararlı faz metresi var. http://www.voxengo.com/product/span/

            Faz metre oldukça basit ve çok yardımcı bir ölçü aletidir.    -1    0   +1   (eksi bir, sıfır, artı bir) olan üç değer arasında hareket eden bir ibredir. Yeri gelmişken bahsedeyim, dostum ve grup arkadaşım klavyeci Ata Akdağ  ses işçilerinin iş hayatında görsel aletlerin yardımını ve önemini araştıran ilginç bir çalışma yapıyor. Deneklerden biri benim ve bilimsel sonuçlarını ben de merakla bekliyorum. Konuya döneyim:
            Voxengo SPAN'i (veya seçiminiz olan bir faz metreyi, daw'ın kendi içinde gelen faz metresini de kullanabilirsiniz) DAW mixerimizin master çıkışının sonuncu insert slotuna taktınız. Test edeceğiniz stereo ses kanalın, veya iki mono kanalın pan düğmelerini tam sol ve tam sağa kırdınız ve solo'ya aldınız:
    %100 mono
            a) Ses çaldıkça faz metrenin ibresi  kıpırdamadan +1 (artı bir) değerinde yani en sağda duruyorsa, kaç kanal ve ne kadar geniş panlanmış olursa olsun %100 mono olduğundan emin olabilirsiniz.
            b) İbre +1 (artı bir)den 0 (sıfır)a doğru hareketleniyorsa karşınızda hafiften stereo manzara var demektir.
    Şahane Stereo
            c) İbre uzun sürelerle daha çok 0 (sıfır)a yakın seyrediyorsa karşınızda şahanesinden geniş bir manzara açıldı demektir.
           d) İbre 0 (sıfır)ı da geçiyorsa, manzara daha da genişliyor ama beraberinde faz problemleri getiriyor demektir.
    Faz Problemi
           e) Metreniz -1 (eksi bir)e yakın okuyorsa manzara o kadar geniştir ki ses neredyse sol ve sağ arkanızdan gelmektedir ve faz problemi had safhadadır.

             4.  "Alp Turaç Eline saglik. Ek olarak: Bana gelen dosyalarin mono/stereo durumnundan emin olmak icin panlari ortaya alip kanallardan birinin fazini 180 derece ceviriyorum. Ses tamamen yok oluyorsa mono olduguna karar verip, kanallardan birini cope atiyorum.."    

                  Sevgili Alp'e bu ek için teşekkür ediyorum.

             Faz konusu ve problemleri ise zaten başlı başına büyükçe bir konudur, kendisi hakkında daha sonra konuşacağım. Şimdilik bu kadar, umarım yardımı dokunur.

    23 Ocak 2013 Çarşamba

    Gitarcı Sohbetleri 1

    Daha demin Facebook'tan arkadaş olduğum bir gitarcı kardeşimle aramda hoş bir yazışma geçti. Bir daha okudum, bilgilendirici bir tarafı olduğunu düşündüm, Hasan arkadaşımın da izniyle burada aynen yayınlamaya karar verdim:







    Merhaba Cengiz abi,

          Enstrumanımla alakalı bir sıkıntımı sizinle paylaşmak, sizden yardım almak istiyorum.
    Ben fender blacktop stratocaster gitar kullanıyorum; bu da gitarı görebileceğiniz bir link.
          Ben bu gitarda 011. tel takımı kullanıyorum. Gitara şu anda 5 yay taktım ve 011 lik telleri taktıktan sonra sap ayarını da yaptım şu anda sapta çok az bir konkavlık var (sanırım olması gereken de sapta çok ufak bir konkavlık, c olması) yani gitar benim için çalınabilir durumda (tabiki usta birinin elinde daha iyi ayarlanabilir).

          Ancak çevremdekiler "o gitara 11 lik tel takılır mı ? , gitara zarar veriyorsun, amerikan olsa 011lik tel tak ama meksika gitara o tel takılmaz, gitarın sapının içine edersin biryerden sonra ayar yapılmaz tesviye bile kurtarmaz sap almak zorunda kalırsın." gibi cümleler kuruyorlar. Fenderin sitesinde de doğru ayarları yaptıktan sonra istediğiniz kalınlıkta teli kullabilirsiniz demiş. Ama yinede kafamda soru işaretleri kaldığı için sizden yardım alma gereği duydum.

          Çalmaya uğraştığım tarz blues rock. bu bağlamda 009. numara teller bana çalarken sanki bağlama gibi cırtlamaya başlıyormuş gibi geliyor. Ve tuşemin oturması, daha iyi bir tuşem olması için de kalın tel kullanmam gerektiğini düşünüyorum.
    Sizce 011. lik tel bu gitara ileride geri dönülemeyecek zararlar veya herhangi bir zarar verir mi ? Ve düşüncelerimde(tel seçimi noktasında) yanıldığım noktalar var mı ?

    Beni bu konularda bilgilendirirseniz çok sevinirim.
    Sağlıcakla kalın.
    Selamlar.
    Hasan Hüseyin


    CEVAP:







    Sevgili Hasan kardeşim,
          Biz insanlar hayatta tabiki fizik kanunlarına tabiyiz. Konu müziğe, tona, çalma alışkanlığı ve hissiyatına gelince ise tek bildiğim kanun; kanunun olmamasıdır. Stevie Ray Vaughan stratocaster'ına 013 tel takıp yarım ses gevşeterek (Mi bemol) çaldığı blues çevrelerinde iyi bilinir. Sen de rahat ediyor ve gitardan istediğin direnci ve tonu alıyorsan pekala 011 takıp çalabilirsin. Bu işin ustaları, lutier'ler (mesela Ekrem Özkarpat tanıdığım çok iyi bir tanesidir), daha iyi bilirler ama beraberce basit bir mantık ta yürütebiliriz:
          Bir gitarın 6 telin çekme kuvvetine dayanıp dayanmayacağının üretildiği ülkeye göre değişeceğini hiç sanmıyorum. Sonuçta ağaç, ve sapın içinden geçen kalınca bir metal. Ne kadar zayıf olabilir ki? Gitarın o kadar dayanıksız malzemelerden yapılmış olsaydı o taktığın ve çaldığın tellerle birkaç saat veya gün içinde bir yerden kesin patlak verirdi. Ayar yapabildiğine ve ayar tuttuğuna göre tamamdır. Artı kalın tel yüzünden gitarına zarar gelmiş hiç kimseyi duymadım bu güne kadar.

          Öte yandan kalıcı zarar olarak perdelerin belli periyotlarla aşınacağı gün gibi gerçektir. Ama bu hangi teli takarsan tak her halükarda olacaktır. Ton ve volüm potları da zamala hışırtı yapmaya başlar. Kullanım yoğunluğuna göre, kalitesine göre bazıları daha erken bazıları daha geç. Bir de gövde tarafındaki köprü, ter ve pastan zamanla erir, ayar vidalarının başları yalama olur. Veya teller köprüde kendilerine yuva yaparlar. Daha kalın tel takmanın bir tek köprüde çukur açma işini biraz hızlandırabileceğini düşünüyorum.

          Yine de paslanmanın vereceği zarara göre önemsiz kalır. Gitarını ve tellerini terden ve pastan koru, tel kalınlığını hiç dert etme derim.

    11 Haziran 2012 Pazartesi

    Cengo'nun Penceresinden Volko Alaturka Drum 1.2


    VAD Arayüz

          Volko Alaturka Drum 1.2 enstrumanın kullanımı ve teknik özellikleri ile ilgili bilgi edinmek istiyorsanız lütfen http://www.volkoaudio.com/  u ziyaret ediniz. Ama hayır, sadece sıfır ve birlerden anlayan bir ortamda çalışan sanal bir enstrumanın bendeki duygusal ve toplumsal boyutlarını merak edenleriniz varsa, lütfen buyurunuz, bundan sonrası sizin için:

             Volko Alaturka Drum, bir yanı müzisyen olan, yazılımcı, sevgili dostum Volkan Özyılmaz'ın hayaliyle başlayan, bu hayalini gerçekleştirmek üzere ilk adımını attığı andan ilk çalışır halini ortaya koyana kadarki uzun süreçte, yapayalnız gösterdiği olağanüstü özveriden dolayı beni etkileyen hikayesi olan bir üründür. Benim Volkan'ın bu projesinden tesadüfi bir şekilde haberim olduğu tarihte Volkan yaklaşık üç yılını vermiş bulunuyordu ve projeye önemli isimler katkıda bulunmaya başlamıştı. Şöyle bir inceleyeyim, incelerken gözüme (daha çok da kulağıma) çarpan eksik gedikleri işaret edeyim, zayıf kalmış taraflarını iyileştireyim biraz yardımım dokunsun derken kendimi ciddi şekilde işin içinde buluverdim. 1.0.4 sürümünden 1.2 sürümünün ortaya çıkışına kadar olan süreç bana bugüne kadar tatmadığım cinsten bir üretme zevki, bir doyum verdiği için olsa gerek, içimde bu süreçle ilgili duygu ve düşüncelerimi anlatma isteğini doğurdu.

    Kalite ve Kullanım Kolaylığı


    VAD Mikser

              Volkan'la benim aramda olağanüstü anlaşma zeminini oluşturan, ikimizi motive eden ve heyecanlandıran şeylerden en önemlisi Steve Jobs'un kendi işine yaklaşım tarzı oldu. "Biz bu aleti satalım diye değil, kendimiz kullanalım diye yaptık" demiş Steve Jobs.  İkimiz de çalışırken işimize böyle yaklaşmaktan çok keyif aldık, ve buna göre hareket ettik.

             İşçilikleri tamamladıktan sonra bir kullanıcı gibi VAD 1.2'yi açıp çaldığımda, güzel olduğu kadar eşsiz özellikleri de olduğundan emin oldum. Tamam ses kalitesi birinci sınıf, ama çoğu plugin'in zaten öyle. Eşsiz olarak bi' defa bu güne kadar denemiş olduğum tüm davul plugin'leri içerisinde en güzel zil ve en karakterli kik ve trampet sample'larına sahip. Özellikle Gretsch 1970 müthiş. Ayrıca sadece parmak ucuyla klavye tuşuna basarak, tuşesine hasta olduğum Turgut Alp Bekoğlu gibi trampete hem dokunabiliyor hem geçirebiliyor olmak hissini uyandırması da var.... Yada bu hissi şöyle mi tarif etsem: Parmağımın ucuyla Turgut'un usta bileğiyle trampete ne kadar geçireceğine komuta edebilmek. Volkanla ikimiz bunu defalarca yaparak çocuk gibi eğlendik, şaka etmiyorum. Bir de kullanım basitliği gerçekten vurgulanmaya değer. Plug'in RAM'e yüklenir yüklenmez insan üretime odaklanabiliyor. Sonuç almak için ne vidyo izlemeye ne de kılavuz okumaya ihtiyaç yok. Sezgilere cevap veriyor.


    MIDI ve Toplumsal Önem


    MIDI ilham verici ritimler

             MIDI içeriğine gelince... İşte burası benim için sadece düzenleme yaparken ilham veren fikircikler bankası değil. Koca koca kültürlerin 36 duraklı bir açma-kapama düğmesinin arkasına sığdırılmış temsilidir, kolajıdır. Ritim yelpazesinde Balkan, Ortadoğu, Anadolu, Kuzey Afrika ve Arap kökenleri var. Toplumumuzda üçkağıtçılığa, kolaycılığa hala prim veriliyor olması beni üzse de, "vatana millete hayırlı olmak" gibi çok değer verdiğim inançlar da var. Volkanın bu projeye koyduğu emeğin özellikle bu kısmıyla vatana millete hayırlı ve mümkün mertebe desteklenmesi gereken bir iş çıkarttığını, bir vizyon koyduğunu düşünüyorum. Volkanın anafikrinin anahtar noktası şu: Türkiyede müziğin algılanış ve yapılış biçmini yansıtmak. Bu batılıya da doğuluya da zenginlik katar. Enstrumanın evrenselliği burada. Buna katkıda bulunabildiğim için kıvanç duyuyorum. Bu esasında tüm dünyaya da hayırlı olmaktır, çünkü dünyada Osmanlı-Türk kültürünün sesi eksik olursa dünya da çok şey kaybeder. 
    VAD metronom
    &
    MIDI denetimi



             Çinliler konfor düşkünlüğü olmadan müthiş bir çalışma disipliniyle seslerini büyük duyurdular, İspanyollar ihtiraslı şarkılarıyla, Hintliler müziklerinin yanı sıra matematik-yazılım zekalarıyla, Balkanlar müzik-sinemayla (maalesef biraz fazla Sırplara mal edildi)... Sahip olduğumuz içeriğe mukayeseyle biz Türklerin sesi bu kolajda biraz kısık kaldı. Hoş ben yarı Balkanlıyım ama kültürümüzün eşsiz bir özelliği de bu zaten; karma ve kucaklayıcı olması. Balkan büyük resmin güzel bir rengidir. Beni yakından tanıyanlar hiç te politik ve milliyetçi duygular beslemediğimi bilirler, ancak hoşuma giden bir kültürün sesinin biraz daha fazla duyulması için bir şeyler yapma arzusu taşıdığımı belirtmeliyim. Diğerlerinin sesini kısmadan.

             Projenin bir diğer toplumsal önemi de 100% yerli malı olması. Emeği geçen, çalışan herkes Türk. Tanıdığımız, tanımasak ta kolayca ulaşabileceğimiz insanlar. Bu yazıyı okuyan sizlerden beklediğim bir şey olacaksa en fazla şudur: fikirlerinizi, olumlu-olumsuz eleştirilerinizi bize ulaştırın. Daha fazla tüketmenin bizlere hiçbir faydası yok, sömürülmekten, yönlendirilmekten bıkmadık mı arkadaş? Sadece daha fazla üretmek te yetmez, daha iyi şeyler üretmemiz lazım.


    Fiyatlandırma



    VAD Limiter ve ana parametreler
              Enstrumanı denemek için kırığını aramak bulmak gibi zahmete gerek yok, Volko Audio'nun kullanıcıya güvenen bir ticari anlayışı var. Deneme süresi 30 gün olarak belirlenmiş olsa da bu sürenin sonunda program kendini kapatmıyor, tüm özellikleriyle çalışmaya devam ediyor. Ancak bu 30 günün sonunda kullanıcıdan hakkaniyetli davranmasını ve üç seçenekten birini seçmesini bekliyor:



               1. Kullanmayacaksa programı silmesini
               2. Az para kazanıyorsa indirimli fiyattan satın almasını
               3. Çok para kazanıyorsa tam fiyattan satın almasını

              Kimin ne kadar kazandığı nerden bilinecek sorusuna cevap; bilinmeyecek, buna gerek yok, kullanıcının takdirine güvenilecek. Bu, dünyada uygulanmaya başlanan yeni bir modelmiş. Yazılım üretirken emeğin, maliyetin büyük kısmını programı yazmak değil, onu izinsiz kullanıma karşı koruma sistemlerini koymak-geliştirmek oluşturuyormuş. Durumu daha israflı hale getiren şey ise bu koruma sistemlerinin eninde sonunda hacker'lar tarafından kırılması. Öte yandan koruma sistemlerini rafa kaldırıp, kullanıcıya güvenmek hem maliyeti çok düşürüyor hem yazılımcın hayatını çok kolaylaştırıyor. Yazılımcı programın asıl yapması gereken işi nasıl daha iyi yapabileceğine odaklanabiliyor. Hoşuma gitti. Bu sistem insanlığın dolandırıcı olmadığını varsayıp, vicdanlı davranmaya davet ediyor ve bunun için hiçbir denetleme ve yaptırma mekanizması yok. Bu çağda insanlığa artık bu yakışır.

             İndirip denemek için bağlantılar aşağıdadır:
    PC:       http://www.volkoaudio.com/download/volko_alaturka_drum/VolkoAlaturkaDrum.exe
    MAC:   http://www.volkoaudio.com/download/volko_alaturka_drum/VolkoAlaturkaDrum.dmg


       Okuduğunuz için teşekkür ederim,
       Cengiz Köroğlu

    16 Mayıs 2012 Çarşamba

    Biography - Biyografi


    Türkçesi ve Vidyo Örnekleri aşağıdadır.


    Hi everyone,
          I was born 1 september 1973 in town Mitrovica in ex Yugoslavia, nowadays Kosovo. When I went to my first trompet lesson the next door was wide open and I saw the guitar teacher Petar Rakiç playing an unbeliveably beautifull Lobos piece. It was year 1983, I was 10, I was overwhelmed, that moment I must of decided to become a guitar player which I realized later on.

          In 1986 when I was 3rd grade of music school I competed with 4th grade and won the title of Best Guitarist of Serbia. In 1989 recorded few songs with my band "Horoskop", one of them became a hit on local radio station.

          In 1992 I moved to Turkey as a student of Journalizm and Mass Communication in Istanbul University. Same year I started playing rock and blues in Engin Yorukoglu's club "Jazz Stop" 7 days a week. Here, my talent for sound and recording was discovered so in 1996 I started as professional sound engineer and studio musician in Fuat Guner's FT Studio.

          In 1997 I also started playing concerts with famous Turkish singers like Sibel Tüzün, Ben Deniz, Deniz Arcak etc.. Then it went:


    • LIVE PLAYING:


                      1999-2000  Teoman (bass player)
                      2002-2010   Kıraç (bass player)
                      2010-still   Feridun Düzağaç (guitar player)

    In 1998 I established my own studio (Studio 74). Down is a list of some albums (most with links) I've worked in my studio as well as some other studios:


    • ALBUMS:


    - Fuat Güner:
             1999 -  "Aziz Fuat Güner" album, guitar solo on track "Sen", duet with Nilüfer.

    - Objektif:
            2000 -  Künye (rec, mix, master) http://www.objektifrock.com/audio

    - Feridun Düzağaç:
             2001 -  Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir (arrangemet, rec, guitar, bass, mix)
             2003 -  Orijinal Altyazılı  (arrangement, rec, guitar, bass, mix)
             2005 -  Bir Devam Filmi / Siyah Beyaz - Türkçe Dublaj  (arrangement, rec, bass, guitar, mix)
             2007 -  Uykusuza Masallar  (arrangement, rec, guitar, bass, mix, master)
             2009 -  FD7 (arrangement, guitar, bass)

    - Kıraç:
              2001 -  Zaman (rec, mix, master) youtube video
              2004 -  Kayıp Şehir  (bass guitar, rec, mix, master) youtube video
              2007 -  Benim Yolum (bass guitar, rec, mix)
              2009 -  Yolcu (bass guitar, electric guitar)

    - Funda Arar:   http://www.fundaarar.com/
              2002 -  Alagül (bass, guitar, rec, mix, master) youtube video
              2003 - Sevda Yanığı (bass, guitar, mix, master) youtube video

    - Fatih Erkoç:
               2005 -  Beklenen (mix, master)

    - Zerrin Özer:
               2005 -  Ve Böyle Bir Şey (guitar solos on tracks Beni Hor Görme  solo on 2:47, Obur Dünya)

    - MFÖ:
               2011 -  Ve MFÖ (Kıskanınca- arr & guitar ; Çözemedin- arr & guitar)

    - Nilufer & Feridun Duzagac:
               2013 -  13 Duet   (Kavak Yelleri - arr & guitars)


    • TV BROADCAST


    Year 2000 channel BRT  TV live sound mix of show "Performans".
    Year 2006 channel TRT1 live sound mix of show "Gölgeler" (singers: Kıraç-Funda Arar)
    Year 2012 channel TRT Müzik live sound mix of most shows:

    In 2007 I had the chance to meet and work with Yngwie Malmsteen. We recorded string orchestra for track Eleventh Hour on his 2008 "Perpetual Flame" album.

     After meeting him my will for playing guitar rise again. However, god knows why, I waited april of 2010 to join the Feridun Düzağaç band as a guitar player, which I'm still in.


    • SOFTWARE:


    In 2012'de I joined Volkan Özyılmaz's virtual instrument project "Volko Alaturka Drum".  Version 1.2.3 is released with my work in it.