Onur arkadaşımın da izniyle gitarcılar arası bir sohbeti daha yayınlıyorum:
Cengiz abi merhaba, bilgine danışmak istediğim bir konu var. Gitarlarımızın tellerinin uzun ömürlü olması için (en azından entonasyonu bozulmasın) gitarı çalmadığımız süreler boyunca telleri bir miktar gevşetmemiz işe yararmı acaba ya da ne tür bir önlem almalıyız? Bir arkadaşım sargılı telleri kaynatıp tekrar kullandığını söylemişti ilginç fikir doğrusu. Teşekkürler şimdiden.- Onur'cum Selam,Sorduğun şeyin testini yapmamış olsam da, tecrübemden bir mantık yürütebilirim. Her çalıştan sonra telleri gevşetmek, her çalıştan önce de tekrar akortlamak bir miktar işçilik demektir. Belki tellerin ömrünü uzatabilir ama bence sağladığı katkı gerektirdiği işçiliğe mukayeseyle az olur, değmez.Tam testini yapmak için iki aynı takım teli, ömürlerinin sonuna kadar kullanmak gerekir. Birini hep aynı gerginlikte tutarak, diğerini gevşetip akortlayarak. Testin adil olması için her iki takım teli de eşit aralıklarla aynı yoğunlukta çalmak icap eder. Tellerin yeni takıldığı tarihleri not alıp, entonasyonlarını kaybettikleri gün geçen süreleri mukayese etmeli. Bu şartlarda bir test yapabilirsen elimize net bir veri geçer.Bunun haricinde tellerin eskime hızına en büyük katkıyı çalma yoğunluğu ve oksitlenme yapacaktır. İyi temizlenen tel daha uzun ömürlü olur. Bu da bizi son sorduğun şeye getiriyor. Telleri kaynatmak üstlerinde birikmiş kiri temizleyeceğinden, tınılarında iyileşme olacaktır.
7 Şubat 2013 Perşembe
4 Şubat 2013 Pazartesi
Stereo Duymak İçin Nerde Durmalıyım?
Konuya bir miktar hakim olanlar lütfen beni mazur görün, söze çok temel bir yerden başlayacağım. Konuyu boşluk bırakmadan özetlemek ve tek bir yazıda toplamak istedim. Buna rağmen sizlerin de, yazıda ilerledikçe kendinize faydalı veya ilginç 1-2 ayrıntı bulabileceğinizi düşünüyorum.
İnsanoğulları olarak günlük hayatta, fiziksel ortamda, salonda sokakta etrafımızdaki sesleri iki kulak (sol ve sağ) aracılığıyla duyuyoruz. Sadece iki kulak ile bir sesin sadece solumuzdan yada sağımızdan değil, önümüzden veya arkamızdan, altımızdan veya üstümüden, uzağımızdan veya yakınımızdan dahi geldiğine doğru karar verebiliyoruz. Tüm bu yönleri uç noktalar olarak kabul edersek, sadece uç noktaları değil, aralarındaki tüm alanı ince geçişlerle bile tespit etmemiz mümkün.
Örneğin gözlerimiz kapalı dahi olsa, biri bize ön tarafımıza denk gelen herhangi bir noktadan seslendiğinde, onun durduğu yeri her zaman sadece saat 12 yönünde (tam karşımızda) olarak algılamıyoruz. Durduğu yere bağlı olarak, kabaca tarif etsek, saat 10, saat 11, saat 1, saat 2 yönlerinde (önümüzde ama sol veya sağ çaprazımızda) olarak ta ayırabiliyoruz. Aynı şey arka tarafımız için de geçerli, saat 6 yönünü (tam arkamız) algılayabileceğimiz gibi, saat 8, saat 7, saat 5, saat 4 yönlerini de algılayabiliyoruz. Tüm bu yönlerin aşağısı ve yukarısı da var, demek ki etrafımızda küresel bir ses algılama alanı var ve biz bu kürenin tam merkezindeyiz diyebiliriz.
Örneğin gözlerimiz kapalı dahi olsa, biri bize ön tarafımıza denk gelen herhangi bir noktadan seslendiğinde, onun durduğu yeri her zaman sadece saat 12 yönünde (tam karşımızda) olarak algılamıyoruz. Durduğu yere bağlı olarak, kabaca tarif etsek, saat 10, saat 11, saat 1, saat 2 yönlerinde (önümüzde ama sol veya sağ çaprazımızda) olarak ta ayırabiliyoruz. Aynı şey arka tarafımız için de geçerli, saat 6 yönünü (tam arkamız) algılayabileceğimiz gibi, saat 8, saat 7, saat 5, saat 4 yönlerini de algılayabiliyoruz. Tüm bu yönlerin aşağısı ve yukarısı da var, demek ki etrafımızda küresel bir ses algılama alanı var ve biz bu kürenin tam merkezindeyiz diyebiliriz.
Sesin fiziksel ortamdaki (mesela oturma odamızdaki) davranışını inceleyen bilim fiziğin bir dalı olan Akustik iken, sesi beynimizde algılayış biçmimizi ve kurallarını inceleyen bilim dalı ise Psikoakustik'tir (Psychoacoustics). Yani farkında olmamız gerek, etrafımızda titreşerek dolaşan ama göremediğimiz hava molekülleri (ses) başka, beynimizde kulaklar aracılığıyla algıladığımız sinyaller (yine ses) başka.
Sesleri kaydedip, kayıttan tekrar dinlemeye kalktığımızda karşımıza ek olarak kayıt (kaset-teyp-harddisk), dinleme (amfi-hoparlör) ve yayınlama (radyo-tv-internet) sistemlerinin kuralları da çıkıyor, yani Elektronik. Saydığım elektronik devrelerde gezen dolaşan, uyuyan uyanan sinyaller (yine ses) daha başka. Kafalar karışmasın, sesin bu hallerini suyun buz, su ve buhar halleri olarak düşünebiliriz. Hepsi su esasında, ama yine de dikkat, buzda kayıp düşebiliriz, buhar ise elimizi yakabilir.
Kayıt ve dinleme sistemlerinin gelişim tarihçesine kısaca baktığımızda, fiziksel ortamın (canlı sesin) çok boyutlu küresel ihtişamını kaydedip tekrar canlandırma arzumuz nasıl da belli oluyor:
Mono.......................... (1 hoparlör - 19.yüzyıldan bu yana)
Stereo.......................... (2 hoparlör - 1950'lerden başlayarak)
Quadraphonic (4.0) .....(4 hoparlör - 1970'ler)
Surround 5.1.............. (6 hoparlör - çalışmalar 1976'da başlasa da evimize girmesi 1990'larda oluyor)
Surround 7.1.............. (8 hoparlör - 5.1 sisteminin geliştirlmişi)
Üstüne yeni teknolojiler icat edilmiş olsa da Mono ve Stereo formatları günümüzde halen en yaygın olarak kullanılan kayıt ve yayınlama formatlarıdır. AM radyo, telefon, bazı TV kanalları, sadece konuşma kayıtları halen mono'dur. Ayrıca, stereo olarak algılanması için tasarlanan ancak şartlar oluşmadığı için bizlere mono olarak ulaşan birçok durum vardır. Örneğin cep telefonundan stereo kayıtlı bir müziği dış hoparlöre verip dinlersek mono'dur (Mono Toplam). Kulaklık takıp dinlersek stereo'dur.
Stereo kullanım alanına ise iyi örnekler olarak şunları sayabilirim: çoğu ses kayıt stüdyosu, büyük çoğunluk ev müzik setleri, FM radyo, stereo yayına geçiş yapmış TV kanalları, mp3 çalarlar, iTunes Youtube gibi mecralardaki büyük çoğunluk müzik.
5.1 ve 7.1 surround formatına ise çoğunlukla çağdaş sinema-tiyatro salonlarında, küçük ev sinema sistemlerinde, çağdaş bilgisayarların anakart ses çıkışlarında rastlıyoruz.
Kayıtlı tek ses izi yeterli, dinlemek için tek hoparlör yeterli. Yeterli diyorum çünkü 2 ses izi ve 2 hoparlörden de mono ses dinlemek mümkün. Aynalanmış Mono ve Mono Toplam buna iyi örneklerdir.
İki boyutlu deneyim yaşatır: Aşağı-Yukarı aksı ve Yakın-Uzak aksı vardır. Aynı hoparlör ve tek noktadan çıksa da, psikoakustik olarak bas sesleri aşağıda, tiz sesleri yukarıda algılarız. Yine tek hoparlörden çıksa da kupkuru (yankısız) bir sesi bize yakın, yankılarla gelen bir sesi ise bize daha uzak olarak algılarız.
Stereo Özellikleri:
Deneyimi tam yaşamak için kayıtlı 2 ses izine, 2 hoparlöre ve iki hoparlörün tam ortasında ikisine eşit mesafede uzaklıkta durmaya ihtiyacımız vardır (stereo kulaklık takmak ta iyi bir örnektir).
Deneyim üç boyuta çıkar. Aşağı-Yukarı ve Yakın-Uzak akslarına ek olarak Sol-Sağ aksı gelir. İki hoparlörle başımızın eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde oturup dinlediğimizde bize karşımızda duran geometrik küp şeklinde bir alan verir. Küpün sola-sağa genişliği hoparlörlerin arasındaki mesafe kadar olacaktır, kendinize stereo keyfi yaşatmak istiyorsanız hoparlörleri birbirinden uzaklaştırın. Hoparlörleri birbirine bitişik şekilde koyarsanız havada Mono Toplam elde edersiniz. Aynı şey müziği hoparlörlerin bulunduğu odanın dışından kapısı açık şekilde dinlediğinizde de olur. Sol ve sağ kanalların farkları havada birbirine toplanmış olarak kapıdan dışarı çıkarlar.
Bana göre stereo biraz bireysel bir deneyimdir. Kulaklık takmak tek kişilik, iki hoparlörün tam ortasına oturmak en fazla 2-3 kişiliktir. Geniş kitleye stereo manzaralı ses deneyimi yaşatmak her zaman kolaylıkla yapılabilecek bir iş değildir. Mekanın elverişli olması gerekir.
Bir DJ arkadaşımın barda müzik çalmaya başlamadan evvel, barın stereo ses sisteminin sol ve sağ pan düğmelerini ortaya aldığını gördüğümde ilginç bulmuştum. Meraklı bakışımı görünce açıkladı, böyle yaparsa müzğin mekandaki tüm köşe bucağa daha iyi yayıldığını tecrübe ettiğini söyledi.
Quadraphonic (4.0):
İlk surround ses sistemi. Bugün rastladıklarımızın öncüsü. 1967 yılında Pink Floyd grubunun böyle bir sistemle verdiği konser efsaneleşse de, sistem ticari olarak başarısızlığa uğramıştır. Yerini aşağıdaki günümüz sistemlerine bırakmıştır.
5.1 ve 7.1 Surround Özellikleri:
6 ve 8 hoparlörlü sistemlerdir. Her iki sistemin isminde noktadan sonraki 1, bir adet bas hoparlör anlamına geliyor. Neden sadece bir adet? Burada akustik ve psikoakustik kurallar devereye giriyor. Ses dalgalarının bas karakterli olanları ortamda dairesel hareket ederler, artı biz insanlar psikoakustik olarak bas dalgarın yönünü belirlemekte güçlük çekeriz. Beynimizde hep aşağıdan ve tüm çevremizden geliyormuş gibi algılanır. Bir mekanda tiz hoparlörlerin nerde durduğunu kolaylıkla tespit edebilirken, görmeden bas hoparlörün yerini tespit etmek o kadar kolay olmaz. İlginçtir, bas hoparlörü baş seviyemizden daha yukarı bir yere de çıkarsak, ondan yayılan sesi yine altımızdan geliyormuş gibi algılarız. Hoparlöre dokunmadığımız veya çok yakın olmadığımız sürece tabi.
5.1 sistemde tiz hoparlörler ise şöyledir: ön sol, ön orta, ön sağ, arka sol, arka sağ. 7.1'de buna yan sol ve yan sağ eklenir, böylece algılanan ses deneyimi 360 dereceye çıkarılır.
Bence tüm bunlar yine de hala tam bir küre etmez. Bakalım karşımıza daha neler çıkacak. Ne çıkarsa çıksın, ben mono'nun her zaman önemli kalacağını düşünenlerdenim. Yine de manzarınızın geniş olmasını dilerim.
İki boyutlu deneyim yaşatır: Aşağı-Yukarı aksı ve Yakın-Uzak aksı vardır. Aynı hoparlör ve tek noktadan çıksa da, psikoakustik olarak bas sesleri aşağıda, tiz sesleri yukarıda algılarız. Yine tek hoparlörden çıksa da kupkuru (yankısız) bir sesi bize yakın, yankılarla gelen bir sesi ise bize daha uzak olarak algılarız.
Stereo Özellikleri:
Deneyimi tam yaşamak için kayıtlı 2 ses izine, 2 hoparlöre ve iki hoparlörün tam ortasında ikisine eşit mesafede uzaklıkta durmaya ihtiyacımız vardır (stereo kulaklık takmak ta iyi bir örnektir).
Deneyim üç boyuta çıkar. Aşağı-Yukarı ve Yakın-Uzak akslarına ek olarak Sol-Sağ aksı gelir. İki hoparlörle başımızın eşit kenarlı üçgen oluşturacağı şekilde oturup dinlediğimizde bize karşımızda duran geometrik küp şeklinde bir alan verir. Küpün sola-sağa genişliği hoparlörlerin arasındaki mesafe kadar olacaktır, kendinize stereo keyfi yaşatmak istiyorsanız hoparlörleri birbirinden uzaklaştırın. Hoparlörleri birbirine bitişik şekilde koyarsanız havada Mono Toplam elde edersiniz. Aynı şey müziği hoparlörlerin bulunduğu odanın dışından kapısı açık şekilde dinlediğinizde de olur. Sol ve sağ kanalların farkları havada birbirine toplanmış olarak kapıdan dışarı çıkarlar.
Bana göre stereo biraz bireysel bir deneyimdir. Kulaklık takmak tek kişilik, iki hoparlörün tam ortasına oturmak en fazla 2-3 kişiliktir. Geniş kitleye stereo manzaralı ses deneyimi yaşatmak her zaman kolaylıkla yapılabilecek bir iş değildir. Mekanın elverişli olması gerekir.
Bir DJ arkadaşımın barda müzik çalmaya başlamadan evvel, barın stereo ses sisteminin sol ve sağ pan düğmelerini ortaya aldığını gördüğümde ilginç bulmuştum. Meraklı bakışımı görünce açıkladı, böyle yaparsa müzğin mekandaki tüm köşe bucağa daha iyi yayıldığını tecrübe ettiğini söyledi.
Quadraphonic (4.0):
5.1 ve 7.1 Surround Özellikleri:
6 ve 8 hoparlörlü sistemlerdir. Her iki sistemin isminde noktadan sonraki 1, bir adet bas hoparlör anlamına geliyor. Neden sadece bir adet? Burada akustik ve psikoakustik kurallar devereye giriyor. Ses dalgalarının bas karakterli olanları ortamda dairesel hareket ederler, artı biz insanlar psikoakustik olarak bas dalgarın yönünü belirlemekte güçlük çekeriz. Beynimizde hep aşağıdan ve tüm çevremizden geliyormuş gibi algılanır. Bir mekanda tiz hoparlörlerin nerde durduğunu kolaylıkla tespit edebilirken, görmeden bas hoparlörün yerini tespit etmek o kadar kolay olmaz. İlginçtir, bas hoparlörü baş seviyemizden daha yukarı bir yere de çıkarsak, ondan yayılan sesi yine altımızdan geliyormuş gibi algılarız. Hoparlöre dokunmadığımız veya çok yakın olmadığımız sürece tabi.
5.1 sistemde tiz hoparlörler ise şöyledir: ön sol, ön orta, ön sağ, arka sol, arka sağ. 7.1'de buna yan sol ve yan sağ eklenir, böylece algılanan ses deneyimi 360 dereceye çıkarılır.
Bence tüm bunlar yine de hala tam bir küre etmez. Bakalım karşımıza daha neler çıkacak. Ne çıkarsa çıksın, ben mono'nun her zaman önemli kalacağını düşünenlerdenim. Yine de manzarınızın geniş olmasını dilerim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)