Yanılmıyorsam bu yazın (2017) sonlarına doğruydu, Çocuk Kalbim Seni Söyler Korosu’nun (daha sonra Livaneli Korosu) şefi Feray hocadan bir davet ile Moda Kayıkhane’de canlı performans dinlemeye gittim. Yol boyunca Feray şeften şu az sonra dinleyeceğimiz genç hakkında güzel sözler dinledim, hikayesinin bir bölümüne malik oldum. Mütevazi, dürüst, düzgün bir gençti bu. Mekana yaklaşırken kulağıma iyi dengelenmiş büyük ve güçlü bir ses sisteminden geldiği belli olan orkestra sesi gelmeye başladı. Salona girip sahneyi karşıdan gördüm, ses siteminin heybetini tam hissettim. İzlemeye gelmiş büyük bir kalabalık vardı. Tonmaisterin çalışma köşesini gözüme kestirmem uzun sürmedi, kendisini tanımıyordum ama işini iyi yapmıştı. Orkestranın arkasındaki duvarda Manuş Baba yazıyordu. İlk defa duymuştum. Bir süre dinledim, mekanın açıkhava bölümüne çıkıp sahnenin hemen yan tarafına denk gelen camdan izleyip dinledim. Bunca yıl müzik aranjmanları yapmaktan dolayı olsa gerek, kulağım artık daha karmaşık fikirler arıyor galiba, müzikal fikirleri çok ilginç bulmamakla beraber orkestranın özenini ve uyumunu sevdim, derli toplu disiplinli çalıyorlardı. Solistin duruşu sahneye yakışıyordu. İzlemeye gelen kalabalık hep bir ağızdan şarkıları avaz avaz söylüyordu. Belli ki iş iyi tutulmuştu. Manuş Baba, Feray şef ve koronun sanat yönetmeni Nogay’ın eski ve sevdikleri bir tanıdığı olduğu için konser bittikten sonra kendisine kuliste selam vermeye gittik. Feray beni tanıştırırken Manuş ile ilk defa göz göze geldik, melek gibi iki göz gördüm. Beni kırk yıldır tanıyormuş gibi bir his verip “merhaba hoşgeldin Cengiz abi” dedi…….
Gelelim meseleye. Basında Manuş Baba hakkında çalıntı eser kullandığıyla ilgili iddialar dikkatimi çekti. Söz konusu eseri (Eteği Belinde) yardımcı hocam Melike’nin çokça bahsetmesinden biliyordum, Melike orkestra arkadaşlarıyla çaldıkları yerlerde çok istek alan bir parça olduğundan bahsediyordu. İnternette haberleri dikkatle okudum, çalınan eser olduğu iddia edilen Atilla Yılmaz’ın Senden Gayrı eserini de dinledim. Daha önce ne şarkıcıyı ne de şarkıyı duymamıştım. Manuş’un hem avukatının hem kendisinin basın açıklamalarını okudum, MSG raporunu okudum. Feray şef Manuş’un sosyal medyada ağır ve çirkin saldırılara uğradığını ve tüm bu olanlardan dolayı kendini çok kötü hissettiğini iletti. Ben de öyle tahmin etmiştim zaten. Bu melek bakışlı gençle empati kurdum, milletimizin genel olarak araştırmadan peşin hükümlere ve linçlere ne kadar hevesli olduğunu biliyorum. Konu hakkında şu ana kadar yazılan çizilenlerde eksik ve yanlış bulduğum şeylere bir nebze aydınlık getirebilecek bir miktar bilgi paylaşmak istedim. En temel bilgilerle başlayayım.
POP ŞARKI FORMATI
Popüler müzikte şarkılar genelde birkaç bölümden oluşur ve alışılagelmiş bölüm isimleri aşağı yukarı şöyledir:
- İntro melodisi (türk kültüründeki en yakın karşılığı ara nağme)
- ABölümü (sözlerin kıta kısımları)
- C Bölümü (sözlerin nakarat kısmı)
- B Bölümü (bazı şarkılarda A’yı nakarata bağlayan bir B kısmı da vardır; Bridge - Köprü)
- D Bölümü (daha gelişmiş formatta şakılarda bazan nakarat ikinci kez döndükten sonra yepyeni bir hava katan bir bölüm vardır)
- Doğaçlama Solo Bölümü (bazan ara nağme yerine genellikle usta bir enstrumancının çaldığı şarkı melodisinden bağımsız bir solo vardır).
Aklıma net bir örnek gelmese de bir şarkı formatında bulunabilecek bölümler bu saydıklarımla sınırlı kalmak zorunda değil.
Manuş Baba Eteği Belinde şarkısını oluşturan bölümler
MSG raporunda belirttiği gibi benzerliğe konu olan bölüm Senden Gayrı'nın 2ci İntro Melodisi'dir. MSG bu bölümü Türk kültüründe alışılagelmiş olduğu şekliyle "ara nağme" adlandırmış.
MSG ara nağmelerin birebir aynı olduğunu ifade etse de ben teknik olarak %75 benzerlik bulduğumu ifade etmek isterim. Son ölçüleri farklı çünkü. Artı, Senden Gayrı intro melodisinde 1ci dolap 2ci dolap farkı var, Eteği Belinde'de yok, hep aynı dolap dönüyor. Artı akorlardan biri de farklı ama sanırım akorlar besteye değil aranjmana giriyor.
Restoranda önümüze konan yemek tabağı için görmediğimiz bir mutfaktaki görmediğimiz bir aşçının o yemeği hazırlama aşaması gibi, sahnede canlı çalacak müzisyenlerin toplam müzik sesini oluşturacak olan tek tek enstruman seslerini bir tonmaister yardımıyla dengeli hale getirme çalışmasıdır.
Tonmaister - Ton Ustası. Ton - Ses Rengi
Örneğin bir klasik gitarı, bir piyanoyu ortalama bir evin salonunda 2-3 metre mesafeden akustik olarak 3-5 misafire duyurmak başka, aynı gitarı ve piyanoyu bir konser salonunda 300-500 kişiye duyurmak başka. Bunun yapılabilmesi için sesi yükselten elektronik ekipmanlar (mikrofon, DI box, kablo, ses mikseri, amfiler, hoparlörler) ve bu ekipmanları çalıştırmayı bilen teknik personel gerekiyor. Eğer toplam müzik bir değil de birkaç enstrumanın ve insan sesinin toplamından oluşuyorsa, tek tek sesleri hem sahneye hem seyirci tarafına hassas şekilde dengelemesini bilen ayrıca bir ses mühendisi / tonmaister gerekiyor.
Bir diğer deyişle, eğer ensrumanların kendi doğal sesleri rahatça duyuluyorsa (derslik, ev salonu), ses yükseltme sistemlerine ve tonmaisterlere de gerek yok, ses dengeleri ve kontrolü çalanların elinde.
Yok eğer enstrumanların doğal sesleri rahatça duyulmuyorsa (gösteri salonları, açık alanlar), o zaman devreye ses sistemleri, teknik personel ve tonmaister girmek durumunda.
YAYGIN BİLİNMEYEN GERÇEKLER
- Aynı anda çalan enstruman sayısı arttıkça, daha kapasiteli ses ekipmanı ihtiyacı da doğru oranda artar, tonmaisterin işinin zorluğu ve süresi de doğru oranda artar.
- Daha kalabalık orkestralarda ve daha büyük salonlarda işin kapsamı ve zorluk derecesi arttığı için çoğu zaman sahne içine ayrı, seyirci tarafına ayrı tonmaister bakar.
- Aynı sahneye peşpeşe birçok orkestra çıkacaksa, orkestralar bu hassas ayarları tanımadığı bilmediği bir tonmaistere teslim etmek yerine, her orkestra kendi tonmaisteri ile çalışır.
- Eskiden Türkiye’deki müzik mekanlarında nadiren bir tonmaistere rastlanırdı, bugün ise tüm adı iyi bilinen mekanlarda tonmaister çalıştırılıyor.
- Bir yerde konser vermeye giden orkestra üyeleri yanlarında ek bir orkestra üyesi olarak tonmaister götürürler. Götürmeyenler ya işlerini ciddiye almıyorlardır ya da bütçeleri dardır ve gittikleri yerde alacakları hizmetteki problemlere peşin peşin razı olmuşlardır. Ya da işin teknik kısmını bir şekilde kendileri halledecek kapasitededir, o da olabilir.
- Büyük isimlerin konserlerinin öncesinde soundcheck yapılırken mekanda seyirci bulunamaz. Belki de geniş anlamda kitlenin soundcheck diye bir aşamanın varlığından ve öneminden haberdar olmamasının sebebi budur?
- Büyük isimlerin konserlerinde mekanda seyircinin sesi duyacağı tüm noktalarda sesin nasıl duyulduğunun kontrol edildiğini, arzulanan sesin ulaştırılamadığı o bölgelere seyirci alınmadığını, satılmış bilet varsa iade edildiğini dahi duydum. (U2 stad konseri)
----------
AYRINTILI İNCELEME
Baştan sona tek enstrumanla icra edilen müzikler var olsa da, günlük hayatta çokça kulağımıza gelip te alıştığımız, gerek radyoların gerek televizyonların çaldığı müzikler, gerek youtube spotify gibi platformlardan seçip dinediğimiz müzikler, gerek konser düğün dernek gibi ortamlarda sahneden yayılıp kulaklarımıza çarpan müziklerde çok büyük çoğunlukla birden fazla enstrumanın karışımından oluşmuş toplam bir sesten bahsediyoruz.
Müziğin üretiminde ve pazarlanmasında görev alan kimseler çok çeşitli farklı isimler ve terimler kullanmakta olsalar da, sade müzik dinleyicisi olup müziğin teorisini, bestelenmesini, düzenlenmesini, ses mühendisliğini ve müziğin hukukunu bilmeyen yaygın kitle arasında bu toplam sese basitçe bazan “şarkı” bazan “müzik” bazan “eser” bazan “türkü” vs deniyor.
Bu toplam müzik sesi bazan stüdyo ortamında önceden kaydedilip titizlikle ayarlanmış, final ürün haline getirilmiş ve yayına verilmiş oluyor (‘banttan’ terimi), bazan ise enstrumanları çalan ve söyleyenler tarafından dinleyicilerin önünde eşzamanlı olarak icra edebiliyor (‘canlı’ terimi).
Banttan veya kayıtlı müziklerde bu ‘toplam müzik sesi’ günümüzde çoğunlukla seyircisiz stüdyo ortamında, toplamı oluşturacak olan her enstrumanın sesi ayrı ayrı kaydedilerek, en iyi performanslar alınana kadar kaç sefer gerekirse tekrarlanarak, daha sonra elde edilen tüm kayıtlar ses mühendisi tarafından titizlikle dengelenerek final ürüne dönüştürülüyor (miks ve mastering aşamaları).
Sevilen ve iyi bilinen bir kayıtlı müziğe bakalım ve bu toplam sesin nelerden oluştuğuna bakalım.
Benim kulakla duyup ayırıştırabildiklerim şöyle:
Kick
Bas
Bongolar
Kaşıklar
Darbuka
Elektro Bağlama
Şarkıcı
Atak yerlerinde Elektro Tomlar
STÜDYO KAYIT
Bu ayrı ayrı enstruman sesleri bir ses kayıt stüdyosunda seyircisiz/dinleyicisiz ortamda çalınmış kaydedilmiş, birleştirilmiş, hem zamanlama (senkron) hem de birbirine oranla ses açıklığı kısıklığı (şiddet, gürlük, volum) açısından hem de ses rengi uyumluluğu açısından (ton, parlaklık/matlık, ağırlık/hafiflik, sertlik/yumuşaklık, ıslaklık/kuruluk gibi) titizlikle dengelenmiş (miks ve mastering aşamaları). Yani, bu toplam ses hem enstruman çalanların performanslarından hem de teknik hizmetten ibarettir. Tüm işlemler dinleyiciden uzakta itina ile bitirilmiş olup, hazır olduktan sonra dinleyicinin beğenisine sunulmuştur.
CANLI PERFORMANS
Canlı müzikte ise toplam sesi oluşturacak olan tüm enstruman ve sesler seyircinin önünde aynı anda ve eşzamanlı olarak icra edilir. Birçok şey ters gidebilir ve ikinci bir tekrar olanağı yoktur, performans ilk ve tek seferinde nasıl çıktıysa o duyulacaktır. Tonmaisterin ise tüm sesleri tek parça süresi içinde dengelemesine imkan yoktur. Masallardan fırlamış gibi olağanüstü süratli bir tonmaister olsa bile, parça başlarken ayarlamaya başlasa ancak parça bittiğinde bir yere varır, ki iş işten geçmiş olur. O yüzden hassas ses dengeleri ve ton ayarlamaları performans başlamadan önce, mümkünse seyircisiz bir ortamda yapılır, arzulanan denge yakalandığında seyirci mekana alınır ve performans başlar. Bu canlı performans o sırada müziğin icra edildiği açık veya kapalı mekanda fiziken bulunan seyircilere yayınlandığı gibi, bir yada birkaç tv/radyo/internet kanalına da canlı yada kaydedilip daha sonra 'banttan' da yayınlanabilir. Bu sebeple canlı performansları elden gelen en iyi şekilde kaydetmek büyük önem taşıyor, zira kaydedilmeyen performansları sadece o gün o mekanda bulunan insanlar görüp duyuyor, onların hafızalarında bir süre kaldıktan sonra unutulup gidiyor. Kayıtlar ise hem daha sonra izletilebiliyor, hem daha çok insana ulaştırılabiliyor, hem hatıra veya referans anlamı taşıyabiliyor, bir bakıma ölümsüzleşiyor.
YEMEK GİBİ MÜZİK
Bir restoranda önümüze konan bir yemek tabağının nasıl kendiliğinden hazırlanmadığını, bir yerlerde bir ahçının ham malzemeleri dikkatlice dengeleyip pişirdiğini, tabağa dikkatlice yerleştirdiğini biliyorsak, toplam müzik sesini oluşturan enstrumanların da kendiliğinden dengelenmediğini, bir yerlerde bir ses mühendisinin buna kafa patlattığını ve ter döktüğünü bilmekte fayda var.
Dahası, bir ahçının eline gerekli malzemeleri (et, sebze, ekmek, yağ, baharat) ve ekipmanları (buzdolabı, fırın, tencere) vermezsek, ve yemeği hazırlaması için gerekli zamanı vermezsek önümüze bir yemek gelemeyeceğini, ya da kötü bir yemek geleceğini biliyorsak, müziği topluca canlı icra edecek olan müzisyenlere ve tüm seslerin kontrolünü teslim ettiğimiz mühendise gerekli ekipmanları (müzik enstrumanları ve seslendirme ekipmanları; mikser, hoparlör, mikrofon, stand, kablo) ve hazırlık süresini vermezsek kulağımıza kötü bir müzik geleceğini de bilmekte fayda var.
Öte yandan, eğer yemeğimiz lezzetli değilse, afiyetle yiyemiyorsak bu nasıl yüksek ihtimalle yemeği oluşturan ham maddelerdeki bir dengesizlikten ileri geliyorsa (fazla/az tuzlu, fazla/az sulu, fazla çiğ, fazla pişmiş, yanmış vs), kulağımıza gelen toplam müzik sesi de eğer bize keyif vermiyorsa, kafamızı şişiriyorsa, bunun sebebi yine çoğunlukla gerek enstrumanlar arası ses şiddeti dengesizliği gerek ses renkleri uyumsuzluğundan ileri gelir.
Hoş, bazan yemeğin içindeki domates yada et düpedüz kötüdür ve yemeği bozar. Aynı şekilde bazan da orkestranın içinde bir yada birkaç enstrumanın performansı kötüdür, bu da toplam müziği bozar. Bazı durumlarda ise kimi insan düpedüz örneğin bamya sevmez. Aynı şekilde bazan kimi insan belli parçayı veya belli müzik tarzını sevmez, ama bu durumlar soundcheck konusunun dışındadır. Burada sadece kötü bir soundcheck'in de müziği kötü performans kadar bozabileceğini vurgulamak istiyorum, zira bunu bilmeyen insanlar bütün faturayı sahnede gördüğü müzisyenlere kesmeye meyillidir.
Gayet geçerli bir çalış performansının kötü dengeyle ne derece rezil olabileceğine bir örnek:
Bunu paylaştığım facebook gönderisine yazdığım hikaye de kaydadeğerdir, tamamını okumak için tıklayınız.